9.08.2007

İbrahim’in Altıncı Duası / Metin Karabaşoğlu

Kur’ân, birçok peygamberi anlatırken bir aile tablosu da verir: İbrahim ve oğulları İsmail ve İshak, İshak ve oğlu Yâkub, Yâkub ve oğlu Yusuf, Dâvûd ve oğlu Süleyman, Zekeriya ve oğlu Yahya, baba-oğul peygamberdirler. Keza, Lokman aleyhisselâmın adı zikredilmeyen oğluyla yaptığı konuşma, başlıbaşına imanî bir eğitim manzumesidir. Şuayb aleyhisselâmın biri Hz. Musa gibi ulu’l-azm bir peygambere eş olan kızları, Lût ve kızları anlatılırken, hususan kız çocukların terbiyesine ilişkin hikmetler çıkarmak mümkündür. Dünya kadınlarının en üstünü olan Meryem’e hamile iken annesinin yaptığı duada, Musa’nın annesinin duasında, Zekeriya’nın duasında da gerek anneler, gerek babalar için çok ibretler saklıdır. Nuh ve Lût kıssaları ile Firavun’un eşi Asiye’nin kıssası ise, ‘problemli’ evliliklere ilişkin ibretli sahneler bulur insan. İsmail’in onu kurban olarak adayan babasına verdiği mükemmel cevap ile, verdiği bir hükümde yanlışlık olduğunu bildiren oğlu Süleyman’a Davud’un gösterdiği mukabele, gerek çocuklar, gerek anne-babalar için, ‘hakkın hatırını üstün tutma’ya dair eşsiz nebevî örneklerdir. Musa-Harun beraberliğinde veya Yusuf aleyhisselâm ile kardeşleri arasındaki ilişkide, gerek uyumlu, gerek problemli kardeşliklere ilişkin ilahî dersler verilmektedir.

İbrahim aleyhisselâmın hepsi de Rabbinin katında kabul görmüş duaları, değişik sûrelerde zikredilir. İbrahim sûresinde ise, bu duaların bir kısmı ard arda gelir. Bu İbrahimî duaların altıncısı ise, bugünün aile ve evlat belası çeken insanları için, nuranî bir iksir sunmaktadır. Altı kelimeden oluşan ve kısa bir meali "Rabbim, beni ve soyumdan gelecek olanları namazı devamlı kılanlardan eyle" şeklindedir.

Rabbimiz, tüm kâinatın şahit olduğu daimî bir rububiyet sergilediğine, şu kâinatı her daim terbiye ve idaresi altında tuttuğuna göre; böyle daimî bir rububiyet karşısında kula yakışan, daimî bir ubudiyet sergilemektir. Kulluğun en berrak, en muazzam ifadesi olan namazı devamlı kılmaktır. Zahiren namaz kılmıyor olduğu ânları da namaz kıldığı ânların dünyasına taşıdığı ubudiyet şuuruyla yaşamaktır. Üzerimizde her an cilvesi görünen bir rububiyete karşı, üzerimizde her an bir kulluk tavrı, şuuru ve edebi taşımaktır. Bunun için, İbrahim "Rabbim, beni namaz kılanlardan eyle" demekle yetinmez. 'devamlı namaz şuuru üzere olma’ duasında bulunur.Manidardır, dua burada bitmez. Hemen ardından, İbrahim, ‘ve min zürriyyetî’ diyerek, çoluk-çocuğu ile soyundan gelecek olanları da duasına dahil eder.


Metin Karabaşoğlu

Hiç yorum yok: